Geri git   ParkSohbet.Com Forumları > > >

Sponsor Reklam Alanı

Yeni Konu aç Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 15-03-13, 23:10   #1
Usta - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Üyelik Tarihi: 01.12.2008
Mesajlar: 56.021
Beğendikleri: 9
Beğeni Puanı: 38
Tecrübe Puanı: 19
Usta is on a distinguished road
Standart Tiryâki hasan paşa

TİRYÂKİ HASAN PAŞA

(1517?-1611)
Eşsiz Osmanlı kumandanlarındandır.
Enderun’da yetişip mîr-i mîrânlığa, yâni beylerbeyliğine kadar yükselmiş bulunan müstesnâ ve pek değerli bir şahsiyettir.
Osmanlı ordusunda yaptığı üstün hizmetler ve gazâ meydanlarındaki emsâlsiz muvaffakıyetleri neticesinde kendisine birçok mühim vazîfeler tevdî edilmiştir. Verilen her vazîfeyi başarıyla ve canla başla yerine getiren Paşa, bu yolda meşhur Erdel isyânını bastırmış, ayrıca Filnak ve Lippa kalelerini düşman işgâlinden kurtarmıştır. Bunun üzerine stratejik ehemmiyeti hâiz bulunan Kanije kalesine tâyin olunmuştur. İşte târihteki meşhûr Kanije müdâfaası da bu esnâda gerçekleşmiştir. Şöyle ki:
Avusturyalılar, Kanije gibi mühim bir kalenin Osmanlı eline geçmesini bir türlü hazmedemiyorlardı. Bu sebeple Arşidük Ferdinand kumandasında 100 bin kişilik bir haçlı ordusu teşekkül ettirdiler. Almanya, İtalya, İspanya, Fransa, Macaristan, Papalık ve Malta askerlerinden oluşan bu orduda Papalık kuvvetlerinin başında Papa VIII. Clementius’un yeğeni Aldoprandini de bulunmaktaydı.
Böylesine geniş bir iştirâkle meydana gelen mağrûr haçlı ordusu, zaferden emîn bir şekilde harekete geçti ve 9 Eylül 1601’de Kanije önlerine gelip kaleyi muhâsara etti.
O sıralarda hayli yaşlı ak sakallı bir ihtiyar olan Hasan Paşa’nın elinde kaleyi müdâfaa için sadece 9 bin asker vardı. Ancak o, şecâat ve cesareti yanında zekâsı ve bilhassa düşman ordusunu mütemâdiyen şaşırtan harp hîleleriyle meşhûr, mahâretli emsâlsiz bir kumandandı. Engin tecrübesine ilâveten aynı zamanda mânevî te’yîde mazhar kâmil bir paşaydı. Dolayısıyla kendilerinden kat-be-kat kalabalık bir haçlı ordusunu kalesinin önünde görünce hiç telaş etmedi. Yiğit askerlerine:
Ne kadar kalabalık olurlarsa olsunlar! Bizler, adüvden (düşmandan) korkmadık, korkmayız hiçbir zaman!..” diyerek sıkı bir müdâfaa tertibatı aldı ve o müthiş harp planlarını yaparak düşmanın hücûmunu beklemeye başladı.
Elindeki sayısız harp malzemelerine ve kalabalık orduya son derece güvenen Arşidük Ferdinand, kaleye ilkönce öncü kuvvetlerini gönderdi. Maksadı, kaledeki Osmanlı harp gücü hakkında malumat edinebilmekti. Ancak Ferdinand’ın niyetini gâyet iyi anlayan Hasan Paşa, üzerlerine gelen düşmanın öncü kuvvetlerine sadece tüfek atışıyla mukâbelede bulundu. Böylece düşmana, ellerinde top bulunmadığı intibâını verdi. Buna inanan Ferdinand da, istediği malumatı almış basîretli bir kahraman edâsına büründü ve ordusuna kale burçlarını göstererek:
“–İlerleyin!” diye haykırdı.
Haçlılar, hep birden hücûma geçtiler. Onlar kalede top olmadığından emîn bir şekilde iyice surlara yaklaştıklarında ise Tiryâki Hasan Paşa, gizlemiş olduğu yüz topu birden ateşledi. Bir anda ortalık cehennemî bir manzaraya dönüştü. Beklemediği bu hamle karşısında düşman safları darmadağın oldu. Mağrûr haçlı askerleri, müthiş bir korku ve panik içerisinde birbirlerini ezercesine kaçmaya başladılar. Bu dağınıklığı yerinde değerlendiren Hasan Paşa, ikinci hamle olarak kahraman yiğitlerine kale kapılarını açarak düşmana büyük bir darbe daha indirdi. Haçlılar, kendilerini binbir güçlükle Kanije suyunun Zigetvar tarafına atabildiler.
İçine düştüğü hîle karşısında öfkesinden ne yapacağını bilemez bir hâle gelen Ferdinand, bu defa elindeki bütün topları ateşleyerek kale surlarını amansız bir bombardımana tutmaya başladı.
Buna mukâbil Hasan Paşa, her gün yeni bir harp hîlesiyle düşmanı şaşırtıp zayiat verdiriyordu. Bu arada Kara Pençe Osman adlı bir yiğidini sadrazama gönderdi. Sadrazam, Kanije’ye yardıma yetişeceğini söyledi, ancak yolda İstoni-Belgrad’ın düştüğü haberini alması üzerine zarûreten yön değiştirdi. Tiryaki Hasan Paşa’ya da, bir mektupla Belgrad kalesindekilerin kılıçtan geçirilip çocuklara dahî işkence edildiğini, bu sebeple oraya gitmek mecbûriyetinde olduğunu, dolayısıyla Kanije’ye yardıma gelemeyeceğini ifâde ederek çaresiz bir şekilde sadece «Allâh yardımcınız olsun!» duâ ve niyâzında bulundu.
Bu haberle kendi başlarına mücâdeleyi devam ettirmek durumunda kaldığını gören Hasan Paşa, gelen mektuptan kimseye söz açmadı. Yiğitlerinin hâlet-i rûhiyyeleri bozulmasın diye ordu-yi hümâyûn’un imdâda yetişeceği yolunda ifâdeler kullandı. Diğer yandan da sadrazama verilmek üzere kasden Kanije’de asker ve mühimmât yönünden hiçbir ihtiyaçları bulunmadığı şeklinde birkısım mektuplar tertipletti ve bunların düşman eline geçmesini sağladı. Böylece günlerdir netice alamayan haçlıların hâlet-i rûhiyyelerini alt-üst edip düşmanda kendilerine karşı hücûm etmeye âdetâ cesaret bırakmadı.
Yine de durum Kanije kalesi açısından pek içaçıcı değildi. Kaledekiler, gündüz hamlelerine ilâveten geceleri de boş durmayıp gündüzleyin top ateşiyle delik deşik edilen surları tamir ile uğraşıyor, neticede bir lahza dahî istirahate fırsat bulamayarak insanüstü bir güç sarfediyorlardı. Bütün bu gayr-i müsâid şartlara rağmen Hasan Paşa, itidalini kaybetmeden müdâfaayı idâre ediyordu. Ancak barutları tükenmeye başlamıştı. Bu ise, önüne geçilmez bir mağlûbiyete sebep olabilirdi. Paşa, nâçâr bir şekilde ne yapacağını düşünürken durumu farkeden bir yiğit çavuş yanına yaklaştı. Hafif bir sesle:
Paşam! İzin verirseniz kendi barutumuzu kendimiz îmâl edelim.” dedi.
Uzun Ahmed adında bir çavuştu bu. Pek çok mahâretleri vardı. Hasan Paşa, hayret ve heyecanla:
“–Ne diyorsun evlâdım? Bu iş nasıl olur?…” dedi.
Uzun Ahmed:
“–Paşa babam! İşte şu söğüt ağaçları var ya, onlar bizi epey barutsuz komaz. Yeter ki Mevlâ’m sizi başımızdan eksik etmesin.” dedi.
Paşa, sevinçle:
Peki oğlum! Göster öyleyse kendini! Cenâb-ı Hak yardımcın ola!..” diyerek hemen işe koyulmasını emretti.
Ahmed Çavuş, sıkı bir şekilde üç gün çalıştı ve bol miktarda barut îmâl etmeye muvaffak oldu. Bu sırrı kendisine öğreten ustasına da fatihâlar yolladı. Denilir ki, Osmanlı’nın söğüt ağacına olan sevgisi buradan kaynaklanmaktadır.
Bu sırada haçlı ordusuna yeni bir ilhâk daha oldu. Belgrad kalesini zapteden Arşidük Mathias, Avusturya ordusuyla birlikte Kanije önlerindeki haçlılara yardıma gelmişti. Bu takviye ile cesaretlerini toplayan haçlılar, artık kendilerine mukâvemet edemeyeceğini düşünerek Hasan Paşa’ya:
“–Teslim ol!” teklîfinde bulundular.
Hasan Paşa’nın bu teklîfe top ateşi ile karşılık vermesi üzerine de topyekûn şiddetli bir hücûma geçtiler. Aralarında burçlara çıkabilenler dahî görüldü. Ancak dâsitânî bir müdâfaa gerçekleştirerek mukâvemet eden Kanije arslanlarını aşıp da kaleye giremiyorlardı. Başı daralan her gâzînin yardımına koşan Hasan Paşa, yaşından umulmayacak bir zindelikle gayret gösteriyor ve şöyle diyordu:


Gâzîlerim! Düşmanın çokluğuna bakmayınız. Onlar îmândan mahrûm, biz ise îmânın nûru ile dopdoluyuz. Târih boyunca nice az sayıdaki mü’minler, Allâh’ın izniyle çok sayıdaki münkirlere galebe çalmıştır. Yine öyle olacaktır bi-iznillâh. Hem bu yolda ölürsek şehîd olur cennete gider, kalırsak gâzîlik rütbesi ile müşerref oluruz. Bugün yiğitlik
günüdür. Fî-sebîlillâh cihâd üzreyiz. Hamle eyleyin; zafer, Allâh’ın izniyle yakındır!..”
Bu heyecanlı ifâdelerle daha bir vecde gelen kahraman gâzîler, öyle bir mukâvemet sergilediler ki, nihâyet haçlılar, aralarında Papa’nın yeğeni Aldoprandini’nin de bulunduğu binlerce ölü bırakarak geri çekilmek zorunda kaldılar.
Tiryâki Hasan Paşa, şükür secdesine kapandı ve yiğit gâzîleri tebrîk ederek şunları söyledi:
“–Evlâdlarım! Mâlumunuzdur ki, küffârın muhâsarası Âlemlerin Efendisi’nin dünyâyı teşrif ettiği 12 Rebî’ül-evvel gecesi başlamıştı. İmdi Cenâb-ı Hakk’ın o mübârek gece hürmetine müslüman kullarını küffâr karşısında inşâallâh mağlûb ve perîşân eylemeyeceği de mâlumunuz ola! Yeter ki biz mücâhidler, îmân ile kılıçlarımızı kavî tutalım!”
Böyle bir hâlet-i rûhiyye içinde ve düşmana kaleden hiçbir sır sızdırmadan günler akıp gidiyordu. Ancak bir ara Paşa’nın Macar asıllı iki iç oğlanı, kaçmaya muvaffak olup düşmana kale hakkında bildikleri her şeyi anlattılar. Birkısım gâzîlerin endişe ettiği bu hâl üzerine Tiryâki Hasan Paşa, hiç telaş etmedi:


Siz merak etmeyin; onların hesabı kolaydır.” dedi ve düşman saflarından iki esir yakalatıp huzûruna getirtti. Onlara:
“–Kralınıza iki adamımı göndermiştim, buluştular mı? diye sordu.
Korkuyla titreyen esirler, o iki adamın kralla görüşüp kale hakkındaki bütün ahvâli anlattıklarını ve Hasan Paşa ile askerlerinin çok zor durumda kalmış olduğunu söylediklerini bildirdiler.
Hasan Paşa, sun’î bir gazapla iki esirin kafalarının vurulmasını emretti. Daha evvel planladığı üzre bu emri yerine getirmesi için de onları kasden Kara Ömer Bey’e teslim etti.
Esirleri alıp Paşa’nın yanından ayrılan Kara Ömer de, onlara mahsustan samîmî bir edâ ile yaklaşıp şöyle dedi:
Sesinizi çıkarmayın; ben sizdenim! Daha önce nice esirleri kurtardığım gibi sizi de mutlaka kurtaracağım! Ancak şunu krala bildirin ki, bu paşa çok kurnaz bir adamdır. Çok dikkatli olsun! O iki oğlanı da bilerek içinize göndermiştir. Maksadı, kralı yeni bir hîleyle aldatıp kaleye yaklaştırmak, sonra da önceki seferlerde olduğu gibi güzelce avlamaktır. Çünkü o iki oğlanın dediği gibi kale zor durumda filan değil, aksine eldeki bir yıllık zahîre ve barut sayesinde daha nice müddet dayanabilecek bir haldedir. Üstelik şu an Zigetvar’da olan kuvvetlerin buraya yardıma gelmesi de an mes’elesidir.”
Kara Ömer, bu ifâdelere ilâveten esirlere, barut çuvallarını gösterdi. Halbuki bunlar, üzerlerinde az miktarda barut bulunan kum çuvallarından ibaretti. Ancak esirler, bu hâdise karşısında hayretten donakaldılar ve Kara Ömer’in, ellerine ekmek vererek kendilerini salıvermesinin ardından soluğu derhal krallarının yanında aldılar.
Gerek esirlerin anlattıkları ve gerekse Hasan Paşa’nın mahsûstan haçlıların eline geçmesini te’mîn ettiği mektuplar neticesinde Ferdinand, kendisine gelen iki iç oğlanın birer casus olduğu kanâatine vardı ve derhal onları îdam ettirdi. Sonra kesik başlarını bir mızrağın ucuna geçirip kaleye doğru haykırdı:
“–Hasan Paşa, Hasan Paşa! İşte casus diye gönderdiğin oğlanların başları. Bilesin ki sadrazamına gönderdiğin mektuplar da elimdedir ve ahvâlin bilinmiştir. Artık bu tür hîleleri başına çalasın!..” dedi.
Bilmiyordu ki, onun bu sözlerine Hasan Paşa ve yiğitleri, kale burcunda memnûniyet içinde ve mânidar bir şekilde tebessüm ediyorlardı.
Bu şekilde aylar geçti ve nihâyet kış, bütün şiddetiyle bastırdı. Aralıksız kar yağıyor ve sert rüzgarlar esiyordu. Sular dahî donmaya başlamıştı.
Tiryâki Hasan Paşa da, artık sadrazamın yardıma gelemeyeceğine iyice kanâat getirmişti. Bunun için elindeki imkânlarla haçlıları defedebilmek için yeni çareler düşündü. Düşmanın son durumunu araştırdı ve kışın şiddetine mukâvemet edemeyip haçlı ittifakında çözülmeler başgösterdiğini öğrendi. Bunu fırsat bilerek Kara Ömer Bey’in emrine üçyüz atlı verdi ve donmuş olan Berk Suyu’nu geçirip düşman üzerine ânî bir baskın yaptırdı. Ayrıca kaledeki bütün topları hep birden ateşleterek düşman ordugâhını altüst etti. Ardından beşyüz kişilik bir müfrezeyle kendisi de bizzat kaleden çıkarak düşman karargâhına saldırdı. Yapılan son hamlelerle de, 100 binin üzerindeki haçlı ordusu tamamen darmadağın edildi. Aç sırtlanlar gibi Kanije önlerine gelen haçlılar, arkalarında onbinlerce ölü bırakarak kaçmaya başladılar. Mağrûr Arşidük de, tâcını tahtını harp meydanında terketmiş olduğu halde yanında kalabilen yüz adamıyla kaçanlar arasındaydı.
İşte Kanije müdâfaası olarak dillerden düşmeyecek olan o büyük ve eşsiz zafer, o gün nasîb oldu. Bu zaferin kumandanı olan ak sakallı Tiryaki Hasan Paşa ise, nice imkânsız şartlara rağmen gerçekleştirilen ve târihte eşine az rastlanan bu muvaffakıyetin Cenâb-ı Hakk’ın bir lutfu olduğunun idrâki içindeydi. Şükür gözyaşlarına gark olmuş bir halde iki rek’at namaz kıldı ve yiğit gâzîlerine:
“–Bilesiniz ki bu zafer, mahzâ yüce Mevlâ’nın te’yîdi ve Hazret-i Peygamber -aleyhisselâm-’ın mûcizâtı eseridir. Her kim bu ulu gazâda bulundu ise inşâallâh mağfûrdur…” diyerek duâ etti.
Bu harpte o kadar ganîmet ele geçti ki, bunların kaleye nakledilmesi günlerce sürdü. Bu harpte yakalanan düşman esirlerine:
“–Hezîmetinizin sebebi nedir?” diye sorulduğunda onlar, hâlâ yüreklerini saran bir korku içinde:


“–Bizler bu harpte sizlerin yanında tanımadığımız başka kimselerle de karşılaştık. O yeşil sarıklı insanlar bizleri dehşete salıyorlardı. Siz ne zaman hücûm etseniz, onlar da hücûm ediyorlardı…” dediler.
Nitekim bu sarıklı kimseleri görenlerden Malta hâkimi Don Juan’ın, korkusundan kendisini bir çaputa sararak hasta bir vaziyette dört gün bir hendekte saklandığı rivâyet edilir.
Hiç şüphesiz ki bu gerçek, Bedir harbinde Cenâb-ı Hakk’ın sayıca az olan mü’minlere gönderdiği ilâhî yardımın devam edegelen bir tezâhürüdür. Allâh Teâlâ buyurur:
(Bedir’de) karşı karşıya gelen şu iki grubun hâlinde sizin için büyük bir ibret vardır. Biri Allâh yolunda çarpışan bir grup; diğeri ise bunları apaçık kendilerinin iki misli gören bir grup… Allâh dilediğini yardımı ile destekler. Elbette bunda basîret sahipleri için büyük bir ibret vardır…”

(Âl-i İmrân, 13)
(Ey Rasûlüm! O gün) onları siz öldürmediniz, fakat Allâh öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allâh attı. Ve bunu, mü’minleri güzel bir imtihânla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allâh, işitendir, bilendir.” (el-Enfâl, 17)
O halde Allâh yolunda bize düşen, gücümüzün azlığı veya çokluğuna bakmak değil:
(=Azîm ve yüce olan Allâh’dan başka -kimsede- güç ve kuvvet yoktur!)” sırrını lâyıkıyla idrâk ile basîret ve firâset üzre hareket etmektir.
Kanije’de kazanılan dâsitânî zaferin haberi saraya ulaştığında Sultan III. Mehmed Han, bundan ziyâdesiyle memnûn oldu. Zaferin en büyük âmili olan Hasan Paşa’yı da vezîrlikle taltîf etti. Ayrıca Paşa’ya kıymetli hediyelerle bir de hatt-ı hümâyûn gönderdi. Bu hatt-ı hümâyûnda kısaca şöyle deniyordu:
“Kanije beylerbeyi, ak sakallı kumandanım ve müdebbir vezîrim! Berhüdâr olasın! Seninle beraber olan yiğitler de, mânen oğullarımdır ki, cümlesi makbûl-i hümâyûnumdur; yüzleri ak ola!..”
Hatt-ı hümâyûnu gâzîlerinin huzûrunda okuyan Tiryâki Hasan Paşa, kazandığı bu eşsiz zafer karşısında büyük bir mahviyet içindeydi. Hattâ etrafındakilere:
“–Devletli Pâdişâhımız, Kanije müdâfaası gibi küçük bir hizmetimize mukâbil vezirlik pâyesi ile hatt-ı hümâyûn göndermişler. Oysa biz sadece vazîfemizi yerine getirdik. Devlet-i Aliyye’nin vezâreti şu kocamış ihtiyara mı kaldı? Cenâb-ı Hakk devletimize ve milletimize zevâl vermeye!” diyecek kadar üstün bir tevâzû hâlinde idi.
Ancak o koca serdâr, seksen küsur yaşında kazandığı bu zaferin ardından daha nice zaferler kazandı. Öyle ki doksan yaşında iken dahî Oruç ovasında âsî Canbolatoğlu’na karşı kılıç salladı ve emsâlsiz kahramanlıklar gösterdi. Böylece bu dünyâdan büyük hizmetlerin âmili olarak ebediyet diyârına hicret eyledi.
Rahmetullâhi Aleyh!
Tiryâki Hasan Paşa, cesaret ve atılganlığı yanında «Harp hîledir» hadîs-i şerîfini en güzel şekilde anlayıp uygulayabilen bir siyâsî dehâ idi. O, fî-sebîlillâh sebât, sadâkat ve hizmeti kendisine şiâr edinmişti. İlerlemiş yaşına rağmen askerlerinin arasında korkusuzca muhârebe eyler, mücâhidlere şevk ve heyecan verirdi. En zor zamanlarda dahî itidâl ve metânetini kaybetmez, mâkul taktik ve hamlelerle önündeki engelleri bertaraf eylerdi. Her zaferin Allâh’ın te’yîd-i ilâhîsiyle olduğunu bilir, yalnız O’na sığınırdı. Mütevâzî, cömert, şefkat ve merhametliydi. Bu sebeple yaralı bir düşmana dahî kurşun attırmazdı.
Allâh’ım! Her hususta sabır ve sebât ile neticeye ulaşma bakımından Tiryâki Hasan Paşa’ya ihsân eylediğin firâset, basîret ve irfân deryâsından bizlere de hisseler nasîb eyle!
Âmîn!




Zoruma gideni içime attım...
Şimdi kolayıma geldiği kadarıyla birleştiriyorum kelimeleri...
Neyi ne kadar anlatabilirki insan?Yaşadığı hep kendine..Acısının tadı sadece
kendine..



Sohbet Sitemiz Hakkında Bilgi Almak için Tıklayınız



Usta isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Paylas Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Veysel Tiryaki Gagavuzya'da SiMhA Ankara 0 18-10-18 12:32
Mehmed Bir Cihan Fatihi Çandarlı Halil Paşa hain mi? Çandarlı Halil Paşa gerçekte kimdir? Usta Dizi & Tv Haberleri 0 20-03-18 18:04
Veysel Tiryaki Teşkilatla Bir Arada SiMhA Ankara 0 14-03-18 17:52
Veysel Tiryaki'den Kitabevi Ziyareti SiMhA Ankara 0 09-03-18 21:17
Hasan Paşa Köfte Yumak Et-Balık-Köfte Yemek Tarifleri 0 22-11-14 19:43


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 07:02 .


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Sohbet Chat Sohbet Odaları