Geri git   ParkSohbet.Com Forumları > > >

Sponsor Reklam Alanı

Yeni Konu aç Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 19-04-14, 01:51   #1
LoRD_DRaM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Üyelik Tarihi: 01.10.2013
Mesajlar: 103
Beğendikleri: 2
Beğeni Puanı: 0
Tecrübe Puanı: 10
LoRD_DRaM is on a distinguished road
Standart Timur

Soyu ve Ailesi
Timur, Maveraünnehir’de günümüzde Özbekistan'da Semerkand’la Belh arasında Şehrişebz şehri sınırları içerisinde yer alan Keş şehrine bağlı Hoca Ilgar köyünde dünyaya geldi. Şerefeddin Al-i Yezdi'nin Zafername adlı eserinde Timur'un doğum tarihi 9 Nisan 1336 Salı, Oniki Hayvanlı Türk Takvimi'ne göre Sıçan Yılı olarak verilmektedir. O, efsaneye göre, avucunda pıhtılaşmış kan ve ihtiyar adamın saçları gibi beyaz saçlarla doğmuştur. Avucunda kan ile doğması zamanın hakimi manasına gelen sahip kıranlık alameti olmakla beraber ilerde çok kan dökeceği biçiminde yorumlanmıştır. Timur sahip kıran unvanını ilerleyen yıllarda cihangir unvanını ile birlikte kullanmıştır. Saçlarının beyazlığı ise erken yaşta meydana gelen bir olgunluk görülüp onun ileride büyük işler başaracağına inanılmıştır.

Kaynaklarda Timur'un babasının adının Turagay annesinin adının Tekira Hatun olduğu kaydedilmektedir.[4] Çağatay ulusunu oluşturan Türk-Moğol kabilelerinden Barlaslar'ın reisi olan Turagay sadece kendi kabilesinde değil Tüm Çağatay ulusunda itibarlı bir bey idi. Emir Timur'un soyu ölümünden sonra torunu Uluğ Bey tarafından Isık Göl civarından getirilip Semerkant'ta yazılarak, Timur'un mezarı üzerine dikilen yeşim taşı üzerinde şu şekilde kaydedilmiştir: Emir Timur Küregan b. Emir Turagay bi Emir Berkel b. Emir İlengir b. Emir İtil b. Emir Karaçar Noyan b. Emir Suguçcin b. Emir Erdemci Barula b. Emir Kaçulay b. Emir Tummanay. Timur'un ceddi Tumanay beşinci göbekten Cengiz Han'ın da atası olmaktadır.

Askeri ve siyasi hayatı
İlk yılları ve Maveraünehir'e hakim oluşu



Timur Belh Savaşı'nda
Timur, daha genç yaşında iken Doğu Türkistan’da hüküm sürmekte olan İli Moğollar’ı hükümdarı Tuğluk Timur’un 1360 yılında Maveraünnehir’e geldigi dönemde burada bulunan bazı beyler bölgeyi terk etmelerine rağmen kendisi terk etmeyerek Tuğluk Timur’a bağlılığını bildirmiştir. Karşılığında ise atalarının yurdu olan Keş ve çevresi kendisine bırakılmıştı.

Tuğluk Timur, oğlu İlyas Hoca Oğlan'ı Maveraünehir'in idaresine getirirken, Emir Begicek'i onun atabegliğine, Timur'u da hizmetine tayin etmişti. İlyas Hoca Oğlan'ın yanındaki emirlerin zalimce hareketleri üzerine Timur, Emir Kazagan'ın torunu Emir Hüseyin'in yanına gitti. Birlikte Horasan'a kaçarlarken Türkmenler tarafından yakalandılar ve Mahan'da altmış gün hapis yattıktan sonra serbest bırakılıp, Sancari kabilesi reisi Mübarekşah'tan yardım görerek tekrar buluşmak üzere ayrıldılar. Ancak bu sırada düşman karşısında zor duruma düşen Sistan hakimi Melik Fahrenddin'in kendilerini çağırması üzerine bin kişilik bir kuvvet ile yardıma geldiler. Fahreddin'in vaatlerini yerine getirmemesi üzerine buradan ayrılmak isteyince Sistanlılar tarafından yolları kesildi. Burada yapılan çarpışmada Timur'un sağ eline ok isabet ederek yaralandı. Muhtemelen ayağının sakatlanması da bu çarpışma esnasında olmuştur.

Yaralarının iyileşmesinden sonra Timur ve Hüseyin tekrar Maveraünnehir'e gelip Tirmiz, Belh ve Keş şehirlerini İlyas Hoca Oğlan'ın adamlarının elinden alıp, kendisini de yendikten sonra, kurultay toplayıp, Tuva Han'ın torunlarından Kabilşah Oğlan'ı han ilan ettiler. Timur ve Hüseyin uzun mücadelelerden sonra Maveraünnehir'e hakim olmuşlardı. Bu iki arkadaş arasında Hüseyin'in kız kardeşi Olcay Terken Aga'nın Timur'a nikahlanmış olmasından dolayı akrabalık ilişkisi de mevcut idi. Ancak 1365'ten sonra yavaş yavaş araları açılmaya başladı. Timur ile Hüseyin arasında Mâverâünnehir hâkimiyeti için bir mücadele söz konusu idi. Emîr Hüseyin Âdil Hān adına hareket ediyordu. Timur da buna karşılık Cengiz Han soyundan Suyurgatmış Han’ı tahta oturtup Emîr Hüseyin’e karşı yürüdü. 1370 yılında Belh’te kuşatılan Emîr Hüseyin yakalandı ve Emîr Keyhüsrev Huttelanî’nin kardeşini öldürmek suçundan öldürüldü. Timur, Emîr Hüseyin’i ele geçirmekle bütün Mâverâünnehir’e hâkim oldu. Emir Hüseyin'in Haremi ve hazineleri de Timur'un eline geçti. Timur bunlardan dördünü kendi haremine aldı bazılarını da yanındaki ileri gelen beylere verdi. Kendisinin aldığı hanımlar arasında Kazan Sultan'ın kızı Saray Mülk hanım da bulunuyordu. Bu evlilik, Saray Mülk Hanım'ın han kızı olması dolayısıyla Timur'a han damadı anlamına gelen küregen(Gürgan) unvanını taşımaya hak kazandırmıştır.

Harezm seferleri


Emir Timur'un ordusu
Kuzey ve Batı Harezm Cuci ulusuna, Kat ve Hive Çağatay ulusuna ait idi. Timur da kukla han tayîn ederek idâreyi ele alan bir emîr olarak Cengiz Han soyundan Suyurgatmış Han'ı tahta çıkardıktan sonra Çağatay hanedanı adına hareket etme imkanı bulmuştu. Timur, Kongurat Oymağından Tengüdey'in oğullarının elinde olan Harezm bölgesinin önemli şehirleri Kat ve Hive ile ilgilenmekteydi. Buraları kontrol eden Hüseyin Sofi'ye elçi göndererek bu iki memleketin Çağatay Han'a ait olduğunu, bu yüzden burayı bırakmasını istedi. Hüseyin Sofi vilayeti kılıçla aldığını ve elinden yine kılıçla alınabileceğini bildirdi. Bunun üzerine Timur bölgeye asker sevk etti. Kat'ı ele geçirdi ve etrafı yağmaladı. Harezm'i de kuşattı. Bu arada Hüseyin Sofi'nin kuşatma altında öldüğü ve yerine kardeşi Yusuf Sofi'nin geçtiği haberi gelince barış sağlandı.

Özbek Han soyundan olan ve Hanzade diye meşhur olan Süyün Bek Hanım ile Timur'un büyük oğlu Mirza Cihangîr'in evlendirilmeleri kararlaştırıldı. Timur 1373 yılında tekrar Harezm üzerine yürüdü. Seferin sebebi Yusuf Sofi'nin sözünde durmaması ve Kat vilayetine asker sevk edip buraları harap ve halkını perişan etmesiydi. Timur'un Harezm'e yürüdüğünü öğrenince telaşlanan Yusuf Sofi barış yolları aramış ve netîcede Hanzade'nin bir an önce gönderilmesini kabul ederek düğün hazırlıklarına başlamıştı. Bu evlilik ile Timur kendisinden sonra oğlunu da Cengiz soyundan bir hanımla evlendirerek hanedana damat etmiş oldu. Hanzade, Timur'un ileride veliaht olarak göstereceği Muhammed Sultan'ı doğurmuştur.

1379 yılında Harezm meselesi tekrar patlak verdi. Harezm hakimi Yusuf Sofi Timur'un doğu ile meşgul olmasından yararlanmak istemiş ve Buhara tarafına asker sevk etmişti. Timur bir elçi gönderdiyse de Yûsuf Sofi bu elçiyi de yakalatmıştı. Timur, Yusuf Sofi'yi 3 ay kuşatma altında tuttu. Yusuf Sofi'nin rahatsızlanarak ölmesi ve yerine geçen Süleyman Sofi ile anlaşma sağlanması üzerine sefer sona erdi. Böylece Harezm bölgesi Timur'a bağlanmış oldu, ancak bir süre sonra Toktamış'ın etkisi ile ile bu bölgede hakim olan Sufî ailesi tekrar Timur'a muhalefet etti. Sufi ailesinin de mensup olduğu Kongrat kabîlesi Harezm'de hakim olan boydu. Bu boy Altın Orda'ya daha yakın bir boydu. Toktamış'ın annesi bu boya mensuptu. Bu boya mensup emirler Altın Orda'da etkili emîrlerdi. Hatta Ali Bey Kongrat, Toktamış Han'ın baş beyi idi. Timur 1371–1379 arasında düzenlediği dört seferle Harezm bölgesini fiilen hakimiyeti altına almıştı. Ancak Sofi ailesini ve Kongratları tam anlamıyla kendine bağladığı söylenemez. Kongratlar, Toktamış'ın Altın Orda devletinin toparlamasından sonra ona meyletmişler ve Timur 1388 yılında Harezm'e tekrar yürümek zorunda kalmıştı.

Horasan seferleri
Timur, Harezm meselesi hallolduktan sonra İran’ın parçalanmış durumunu düzeltmek için buraya yöneldi. O dönemde Ceyhun’dan batıya doğru şu devletler mevcuttu. Herat merkez olmak üzere Horasan’da Kertler (1245–1383); merkezi Sebzvar olmak üzere Horasan’ın batı tarafında Serbedârlılar; merkezi Cürcan olmak üzere Astarabad, Bistam, Damgan ve Simnan yöresinde Toga Timurlular; merkezi Şiraz olmak üzere Fars ve Kirman taraflarında Muzafferîler (1294–1393); merkezi Bağdad olmak üzere Irak-ı Arab, Irak-ı Acem ve Azerbaycan bölgelerinde ise Celayirliler (1336–1432) hüküm sürüyordu. Bunlar arasında sürekli çekişmeler yaşanıyordu. Timur Kert hanedanından başlayarak bütün bunları hakimiyeti altına aldı.

Timur 1380 yılında Kert'lerin elinde bulunan Herat'ı ele geçirdi. Daha sonra Horasan'ın batısına hakim olan Serbedarlılar'ın başşehri Sebzvar'ı ele geçirdi. 1381'de ise Emir Veli yönetimindeki Toga Timurlular'ın üzerien yürüdü ve İsferayin'i ele geçirerek Astarabad'a kadar ilerledi. Emir Veli, Timur'un ordusu ayrıldıktan sonra ükesine yeniden hakim oldu ancak 1384'te Timur'un ordusu tekrar gelince Azerbaycan taraflarına kaçtı ve ülkesi tamamen Timur'un topraklarına katıldı.

Üç yıllık sefer
Timur, Horasan seferleri sırasında İran'ın durumunu daha yakından görüp 1386'da bu ülkeyi tamamen ele geçirmeye karar vererek Semerkant'tan harekete geçti. Hac kervanlarına hücum ettiği bahanesiyle Luristan hakimi Melik İzzeddin'i ele geçirip oğullarıyla birlikte Semerkant'a gönderdi. Buradan Azerbaycan'a yöneldi. Bağdat hakimi Celayirli Sultan Ahmet'in Tebriz'e ilerlemekte olduğu haberini almştı ancak Sultan Ahmet Celayir, Timur'un üzerien geldiğini duyunca Bağdat'a geri döndüğünden Tebriz Timur tarafından kolayca ele geçirildi. Yazı Tebriz'de geçiren Timur baharda Gürcüler üzerine gaza amacıyla sefer düzenledi. Sürmeli ve Kars kalelerini alarak tahrip edip daha sonra da, Nahcivan ve Kars yöresinde fetihlerde bulunarak Tiflis'e girdi. Timur Gürcistan'a düzenlediği seferlerinde Müslüman olan Gürcüleri serbest bırakmış ve onları bu davranışlarından dolayı çeşitli şekillerde ödüllendirmiştir. Bu durumda onun Gürcistan'a karşı yapmış olduğu seferlerde gaza amacının samimi olduğu görülmektedir. Timur, Tiflis'i ele geçirip Şirvan taraflarını da kendine tabi kıldıktan sonra kışlamak için Karabağ'a geldi. 1387'de İsfahan’a girdi. İsfahan’da önce yörenin önde gelenleri, seyyidler, alimler, Timur’u karşılamaya çıktılar ve şehir halkının emân karşılığında mal vermeleri kararlaştırıldı. Şehrin ileri gelenleri orduda alıkondu, Timur Melik ile Mehmed b. Sultan Şah bu malı toplamak için şehre gittiler. Şehirden bir grup şehre giren askerlere saldırarak hepsini öldürdüler. Timur, Isfahanlılar isyan edince şehre tekrar döndü ve yedi yaşından küçük çocukları ailelerinden ayırtarak bir araya topladı. Daha sonra bu yedi bin çocuğu ailelerinin gözleri önünde saatlerce atlılara ezdirmek suretiyle katletti ve kafalarını vücutlarından ayırdı. Kentin yarısını dolaşmış olan tarihçi Hafız Ebu her biri 1500 kelleden 28 kule saydığını yazmaktadır.

Timur İsfahan’ı ele geçirdikten sonra Şiraz’a yöneldi. Onun Şiraz’da olduğu sırada Toktamış’ın muhalefet ederek asker gönderdiği, ve Semerkand tarafında karışıklık olduğu haberi ulaştı. Bunun üzerine Timur Semerkand’a döndü. Şirazın tam olarak alınması 1393 yılında Muhammed Muzaffer ve çocuklarının tamamen ortadan kaldırılmalarından sonra Şiraz’ın Emîrzade Ömer Şeyh’e suyurgal olarak verilmesiyle mümkün olacaktı.

Deşt-i Kıpçak üzerine seferler


Timur, Gürcistan seferi esnasında
Timur, Harezm üzerine seferlerde bulunurken, zaman zaman Kaşgar ve Isık Göl taraflarında Moğollar ile Dest-i Kıpçak üzerine de asker sevk ediyordu. Timur, Harezm'de iken onun yokluğunu fırsat bile Moğollar, Maveraünnehir'e gelerek yağma hareketlerine başlamışlardı. Timur 1375 yılı sonunda Duğlat emiri Kameredin üzerine yürüdü ancak kışım şiddetinden dolayı Semerkant'a dönüp kışı geçirdikten sonra 1376'da bu harekatı tekrarladı ve Moğol emiri yenilerek kaçmak zorunda kaldı.

Cengiz Han'ın oğlu Cuci'nin soyundan gelen Toktamış, Ak Orda hükümdarı Urus Han, babasını öldürtünce Semerkand'a giderek 1375'te Timur'a sığınmıştı. Timur'dan sağladığı destekle 1375'ten başlayarak Doğu Deşt-i Kıpçak'a egemen olup 1378'de Altın Orda Devleti'nin egemenliğini ele geçirdi. Bu konuma yükselince, Timur'un kendisine yapmış olduğu tüm yardımları unuttuğu gibi, onu bir bakıma küçümsemeye başladı.

Bu başarılardan sonra Altın Orda Devleti'ni eski sınırlarına kavuşturmak amacıyla Timur'a bağlı bulunan Harezm'i geri istedi. Bu isteği Timur'la aralarının açılmasına neden oldu. 1387'de Yağma amacıyla Timurun egemenlik sınırları içindeki Azerbaycan'a girmekten çekinmedi ardından aynı yıl Timur'un çıktığı batı seferinden yararlanarak onun oğlu Ömer Şeyh'i yenip tüm Maveraünnehir'i acımasızca yağmaladı.

Timur, Toktamış üzerine yürümeden önce Harezm’e yürümüştü. 1388’de beşinci kez Harezm’e girmiş olan Timur buraya girişiyle Toktamış’ın en önemli destekçileri olan bu Kongratlar’a bir darbe vurduğu gibi önemli bir muhalifini de ortadan kaldırmış oldu. Ürgenç’i ele geçirerek halkını Semerkand tarafına göçürdü, şehri yıktırdı, yerine arpa ekilmesini buyurdu. Şehir 1391 senesinde Timur’un Kıpçak’a yürüyüşüne kadar 3 yıl harap kalmış ve bu Kıpçak seferi esnasında Harezm’in imarını emretmiştir.

Timur, 1390 yılında Semerkant’tan Deşt-i Kıpçak’a gitmek üzere harekete geçti. Otrar yakınlarında Karaasman mevziine ulaştıklarında Toktamış Han’ın elçileri geldi. Görüşmede elçiler Toktamış’ın af dileyen mesajını ilettiler. Timur elçilere, Toktamış’tan iyi bir davranış görmediğini, ona güvenmediğini belirtti. Timur güvenlik gereği elçiyi tutuklattıktan sonra 22 Şubat 1391’de harekete geçti. Timur çok büyük bir mesafeyi kat etmiş, bu arada ordusunda çıkan ciddi boyutlu açlık ve susuzluk problemlerini aşmış, nihayet Toktamış’ın ordusu ile 20 Haziran 1391'de Kunduzca mevkinde karşılaşmayı başarmıştı. Timur ordusunu alışılmış üçlü sistemden (merkez, sağ, sol) farklı olarak 7 kol düzenine göre tanzim etmişti. Çok çetin geçen savaşın sonunda Toktamış’ın ordusu bozulmuş, yenilen Toktamış kaçmayı başarmıştı. Toktamış Han’ın, Timur’u Deşt-i Kıpçak derinliklerinde ordusuyla birlikte yok etme taktiği tutmamıştı.

Beş yıllık sefer
Toktamış'a karşı sefer esnasında İran'daki bazı yerli hakimlerin yokluğundan istifade ederek Timur'a yüz çevirmeleri üzerine Timur adamlarını bölgeye göndererek asker toplamalarını ve savaş ilan etmelerini istedi kendisi de 1392 yılının Haziran ayında hareket ederek Buhara'ya geldi. Buradan Ceyhun ırmağına geçerek Mazenderan 'a gelen Timur, buranın kendisine itaatten ayrılan hakimlerini baş eğmek zorunda bıraktı. Buradan Güney İran'a Fars bölgesine gelen Timur, Muzafferiler üzerine yürüdü. Şah Mansur'un Timur'un hakimiyetini tanımayarak Şiraz'a kapanması üzerine 1393 yılının Mart ayında onun üzerine yüründü. Şah Mansur büyük bir yenilgiye uğrayıp kaçarken yakalanıp tüm hanedan üyeleriyle birlikte öldürüldü ve ülkesi Şeyh Ömer'e verildi.

Mazenderan ve Fars’ı zapt ettikten sonra Timur, 1393 Ağustos’unda Bağdat üzerine yürüdü. Bağdat’da Celayirlilerin son temsilcisi olan Sultan Ahmed’e değerli hediyeler göndererek hakimiyetini tanımasını istedi. Timur’dan korkan Sultan Ahmed bunu kabul etmiş ancak Timur’a karşı koyacak gücü kendisinde de göremediğinden Şam’a yönelmiş oradan da Memluk Sultanlığına sığınmıştır. Bunun üzerine Timur da öncelikle Bağdat’a yürümüştür. Timur Bağdat'ı ele geçirdikten sonra Erzincan Emiri, Ak koyunlu ve Kara Koyunlu beyleri ile Sivas-Kayseri hakimi Kadı Burhaneddin'e haber göndererek itaat etmelerini istemiş Memluk sultanı'na da kalabalık bir elçi heyeti göndermiştir. Ancak cavapları beklemeden harekatına devam edip Musul, Mardin ve Diyarbakır'ı zaptedip Van gölünün kuzeyindeki Aladağ'a gelmiştir. Burda iken Erzincan Emiri Taharten yanına gelerek bağlılığını bildirmiştir. Memluk Sultanı Timur'un elçilerini öldürerek karşılık vermişti. Bunun üzerine Timur Suriye'ye yürüme kararı aldı. Ancak Kadı Burhaneddin'in çabalarıyla Yıldırım Bayezid, Berkuk, Toktamış ve Kadı Burhaneddin arasında bir ittifak kurulmuştu. Bu sırada Erzurum'a kadar gelmiş olan Timur Anadolu'da Güneyden Memlukler, Kuzeyden ise Altın Orda kuvvetleri arasında kalacağını hesap edip birden bire geri dönme kararı alıp Toktamış'ın üzerine yürüdü.

Bu geri dönüş sırasında ilk olarak Gürcistan'da fetihlere girişti. Bunun sebebi Kral Bagrat'ın Timur'a boyun eğip ona bağlı bir kral olduktan sonra isyan etmesi idi. Kendisine söz verildikten sonra sözünde durmayarak ihanette bulunanları hiçbir şekilde affetmeyen Timur, Bagrat'ın bu ihanetine karşılık olarak Tiflis'i yağmalattı ve bütün Kakheti ve Kartli arasındaki yerler yıkıma uğradı. Hıristiyan din adamlarına ve abidelerine saldırıldı. Sweti-Tzkhoveli'nin kilisesi ve Mtzkheta katedrali yağmalanarak tahrip edildi. Dehşetli bir kıyım Gürcistan'ın bütün unsurları üzerinde sürdürüldü. Ruisi'de Ghtaeba'nın tarihsel yapıları yerle bir edildi. Bu arada Timurlular orada kamp yaparken, yağma ve öldürmeler üst Kartli'nin bütün vadileri boyunca sürdürüldü

1391'de Kunduzca savaşında aldığı mağlubiyete rağmen Deşt-i Kıpçak'taki gücünü koruyan Toktamış, Memluk sultanı Berkuk'a elçiler göndererek Timur'a karşı onunla ittifak kurmuştu. Öcünü almak için için Timur'un Mardin ve Diyarbakır bölgesinde bulunduğu bir sırada Derbend üzerinden Şirvan'a bir baskın yaparak tüm halkını kılıçtan geçirdi kenti yağmalatıp, yakıp yıktı. Gürcistan'daki fetihlerden sonra hazırlıklarını tamamlayan Timur, 1395 yılı Şubat ayında Toktamış üzerine hareket emri verdi. Toktamış'ı kesin olarak ortadan kaldırmak amacıyla harekete geçen Timur'un ordusu Toktamış'ın ordusu ile 1395'te Terek nehri kıyısında karşı karşıya geldi. Timur, üç günde ordusunu çember haline getirip çember daraldıkça açlık karşısında ordusuna büyük bir av ve moral sağladı. Timur, Terek nehri karşısında üç gün karşılıklı aşağı yukarı hareket eden ordusundaki kadınlara asker kıyafeti giydirip aşağı doğru hareket ettirdi erkekler ise yukarı kesimden karşıya geçerek karşıya geçerek Toktamış askerlerini korkunç biçimde yenilgiye uğratıp perişan etti. Timur, Toktamış’ı bir kez daha yenilgiye uğratmışsa da onu ele geçirememişti. Buna üzülen Timur, Toktamış’ın yeniden kuvvet toplayarak üzerine gelmesini engellemek için, Özü (Dinyeper)ırmağı taraflarına yürüyerek Toktamış ile birlikte hareket eden kabileleri yağmalamış, onları Balkanlara doğru sürmüştür. Timur ileri harekatına devamla Ejderhan ve Berke Sarayı üzerine yürümüş, ciddi bir mukavemet görmeden buraları da ele geçirmiştir. Bu seferiyle Timur, Altın Ordu Hanlığı’na çok büyük bir darbe indirerek Altın Ordu’nun bütün gücünü hemen tamamen yok etmiştir.[4]

Hindistan seferi


Timur, Delhi Sultanı, Nasir Al-Din Mahmud Tuğluk ile savaşırken 1398
Timur 1398 yılının Mart ayında Hindistan Seferi’ne çıktı. Timur'un kafilere cihad adını verdiği seferin görünüşteki sebebi buradaki kâfirleri ortadan kaldırmaktı. Ancak bu seferi daha sonra yapmayı tasarladığı seferlerine maddi kaynak olması için yapmış olması kuvvetle muhtemeldir.[10] Timur ve ordusu İndus ve İfasis nehirlerini geçtikten sonra Pencab ve Sind bölgelerinin de merkezi olan Delhi üzerine yürüdü. Pencab ve Sind bölgelerinin merkezi Delhi'ye Tuğluk hanedanından II. Mahmûd Han hakim idi. Henüz ciddi bir savaş olmadan çoğu ateşperest olmak üzere Timur'un ordusunun arkasında yüz bin esir bulunuyordu. Kumandanlar, bu kadar çok esirin savaşın neticesini tehlikeye düşürebileceğini hatırlattıklarından Timur, bunların hepsinin idam emrini verdi. Zabitlerin ve neferlerin kendi esirlerini kendi elleriyle öldürmelerini istedi. Bu emre itaat etmeyenler idam cezasına maruz kalacaklardı. Bir saatten az zaman içerisinde Timur'un askerlerinin kılıcıyla yüz bin esir öldürüldü.

Timur'u seferde takip etmekte olan müneccimler ilk defa yıldızların kendilerine pek müsait görünmediğini belirttiler ancak Timur onları dinlemedi. Kuran-ı Kerim'i açtı ve zafer ve fetih vadeden bir ayete rastladı. Delhi yakınlarında yapılan savaşta Hint ordusu hezimete uğradı ve savaşı kaybeden Mahmud Han kaçtı. Delhi’ye giren Timur, yağma ile birlikte şehir halkı katledildi. Mirte şehrinde de halk katledildi ve kadınlar ile çocuklar esir edildi. Timur'un askerlerinin eline geçen ganimetin haddi hesabı yoktu. Başlıca altın ve gümüş, her çeşit mücevherat, taçlar, Golikond elmasları, murrassa kemerler ve Bedeşhan yakutları başlıcalarıydı. Bunların yanı sıra bir miktar fil de ele geçmişti.

Timur'un zaferini anlatmak için yazdırdığı fetihnameleri götürecek olan filler on sıra meydana getiriyordu. Sanatkarlar, ressamlar, mimarlar eserlerini Timur'un başkentinde meydana getirsin diye sürüler halinde Semerkant'a götürüldü. Bunlar arasında bulunan birçok taş yontucuları ve duvarcılar seferin başarıyla tamamlanması şerefine Semerkant'ta yapılacak olan Cami-i Kebir'in inşasıda çalışmaları için Timur'un komutanları arasında pay edildi. Bu abidenin inşasında kulanılmak üzere oyma nakışlarla nakışlanmış birçok taşlar ve Hinduların mabedlerindeki eşyalar Semerkant'a nakledildi.

Ateşe tapan Hinduları Timur, Ganj nehrine kadar takip etti. Ganj kıyılarında kafaları vurulduğunda nehrin kıpkırmızı kesildiği rivayet edilmektedir.Timur'un her seferden sonra yaptığı gibi tertip ettiği av eğlencesinde aslanlar, kaplanlar, gergedanlar, mavi geyikler, tavus kuşları ve papağanlar avlandı. Esrarlı Keşmir vadisine inildiğinde bölgenin güzelliği ve zenginliği karşısında hayretini gizleyemeyen Timur bütün putperest mabedlerini yerle bir ettirdi. Daha sonra ağırlıkları beklemeden dönüşe geçti. On iki ay süren seferin ardından Semerkand’a ulaşan Timur bir süre burada kaldıktan sonra tekrar batıya yürüdü.

Yedi yıllık sefer 1399-1404
Timur’un 1399 yılında tekrar harekete geçmesinin nedeni, Azerbaycan tarafından özellikle Mîrânşâh ile ilgili pek hoş olmayan haberler alması idi. Horasan valiliğinden sonra 1393 yılında Hülagü Han tahtına tayin edilen ve Azerbaycan ve ona bağlı yerlerin idaresine getirilen Mîrânşâh, Hind seferine katılmamıştı. O, 1395–1396 yılı sonbaharında Hoy civarında attan düşmüş, fiziksel olarak sağlığına kavuştuysa da garip davranışlarda bulunmaya başlamıştı. Bu attan düşme hadisesinden sonra doktorların bütün çabasına rağmen, fiziksel olarak iyileşti ise de, tam olarak sıhhatine kavuşamamıştı. İran ve Azerbaycan'da idarede gevşekliğin baş gösterdiğine, devlet malının çarçur edildiğine dair haberler de gelmekte idi.

Bu durum üzerine Timur Hind seferinden dönüşünden 4 ay geçmiş olmasına rağmen yeni bir sefere çıktı. Yedi Yıllık Sefer diye isimlendirilse de bu seferin süresi 5 yıldır ve Timur'un en büyük seferidir. Mîrânşâh’ın kendisine bırakılan edilen bölgede asayişi sağlayamamasının Timur’un bu son Ön Asya seferinin sebebini oluşturduğu bütün kaynakların ortak görüşüdür. Ancak Timur’un özellikle Toktamış’ı yendikten sonra Samur Irmağı kıyısından Yıldırım Bayezid’e mektup yazdığı zaman, "Çerkez oğlancığı" diye andığı Berkuk’un ve Çerkes oğlancığı ile dostluk halinde buLunan "Sivas kadıcığı" diye andığı Kadı Burhaneddin'e haddini bildirmekten söz etmişti. Hatta Bayezid’e tekrar geleceğini bildiriyordu. Mîrânşâh meselesi yüzünden belki bu geliş biraz hızlanmıştı. Kafkasların güneyindeki Gürcü ve Ermenilerin etrafa saldırdıkları, Mîrânşâh’ın idaredeki zaafı ve garip davranışları haberi gelince Timur hemen bölgeye yöneldi. 1399–1400 yılı kışını Karabağ’da geçiren Timur bu esnada Azerbaycan, Gürcistan ve Irak'ta bazı sindirme faaliyetlerinde bulunarak Bingöl'e geldi. Artık Suriye ve Anadolu’yu ele geçirmek için ciddî bir engel kalmamıştı.

Sivas’ın Timur tarafından alınışı
Timur ile Bayezid arasındaki başlıca problemlerden biri Erzincan Emîri Taharten meselesidir. Taharten daha Timur’un Ön Asya’ya ilk seferinden itibâren onun hâkimiyetini tanımıştı. Bayezid 1399’da başta Malatya olmak üzere Kâhta, Divriği, Behisni, Dârende kalelerini topraklarına katmıştı. Bu şekilde Fırat’a kadar olan yerler Osmanlıların eline geçmişti. Anadolu siyâsî birliğinin sağlanması için sıra Fırat’ın doğusundaki Harput, Diyarbakır bölgeleri ile Erzincan ve Erzurum'a gelmişti. Yıldırım Bayezid, Erzincan Emîrine kendisine itaat etmesini bildirmişti. Erzincan Emîri Taharten, Bayezid’e vergi vermeyi kabul etmiş, ancak Kemah’ı Osmanlılara vermeyeceğini söylemişti. Bunun yalnızca bir oyalama siyaseti olduğu anlaşılmaktadır. Taharten eskiden beri hakimiyetini tanıdığı Timur’a Bayezid’in isteklerini bildirmiş ve şikayette bulunmuştu.

Timur, Taharten'i huzuruna kabûl ettikten 2 gün sonra Sivas şehrine geldi. Timur’un ordusunun rehberliğini Akkoyunlu beyi Kara Yölük ile Taharten yapıyordu. Sivas şehri yüksek surlarla çevriliydi. Güney tarafında kaynak sularla beslenen bir hendek vardı. Hisarın bu tarafında delik açmak mümkün değilken batı tarafı bu iş için uygun bulunmuş ve hisar kuşatmaya alınmıştır. Lağımlar kazılmış ve şehir halkı bunu geç fark etmiştir. Osmanlı tarihçisi İbn-i Kemal, Timur’un askerlerinin hiç durmadan adeta yiyip içmeden sabahtan akşama çalıştıklarını ifade etmektedir. Lağım kazma faaliyetleri sonuç vermiş ve şehirdekiler kalenin düşeceğini anlayınca kale muhafızı Mustafa kaleyi teslim etmek zorunda kalmıştı. Timur Sivas'ı kan dökmeyeceğine söz vererek teslim almasına rağmen 3-4 bin Ermeni'yi kazdırdığı büyük çukurlara gömmek suretiyle öldürtüp işte sözümü tuttum bir tanesinin bile kanını dökmedim demiştir. Timur Sivas'ta bakım evlerinde bulunan cüzzamlıları Türkistan'da bilinmeyen bir hastalık olduğundan askerleri arasında yayılmaması için imha etti. Sivas'ı savunan Bayezid'in oğlu birkaç gün canlı olarak muhafaza edildikten sonra öldürüldü.

Timur Sivas’ı aldıktan sonra fazla ilerlemedi ve Suriye istikametine yöneldi. Sivas’ı almasına rağmen Malatya henüz Osmanlıların elindeydi. Arkasında kendisine ait olmayan yerler bırakmak istemeyen Timur dönüp Malatya’yı almış ve daha sonra güneye inmiştir. Timur Sivas ve Malatya’yı almakla Yıldırım’a gözdağı verip kendisine boyun eğeceğini tahmîn etmiş olmalıdır. Nitekim Timur Sivas’ı aldıktan sonra Yıldırım Bayezid’e yazdığı mektûbda Sivas hâdisesinden ders alıp sulh yoluna girmesini, kendisinin İlhanlı neslinden geldiğini, küçüğün büyüğe itaatinin vâcib olduğunu yazmıştır. Ayrıca Haleb Nâibine gönderdiği mektûbda da Osmanoğlu denen bu çocuğun edebinin kıtlığını duyup kulağını çekmek istedik ve onun ülkelerinden Sivas ve diğer yerlerde onun vaziyyeti hakkında sizin de duyduğunuz şeyler yaptık demekteydi.

Timur ile Yıldırım Bayezid arasındaki çekişmede Sivas’ın Timur tarafından alınması önemli bir noktadır. Bu şekilde Timur ilk kez Osmanlı hâkimiyetindeki bir bölgeyi ele geçirmiş olmaktadır. Sivas’ın zabtı ile Yıldırım Bâyezîd durumun ciddîyetini anlamış olmalıdır. Bayezid, bu haber kendisine ulaştıktan sonra İstanbul kuşatmasına son verip Anadolu’ya geçti. Bayezid Timur’un Anadolu içlerine doğru ilerleyeceğini düşünmüş olmalı ki, Kayseri’ye gelerek beklemeye başladı.

Memlukler ile savaş


Timur'un Memlukler ile savaşı
Timur Sivas’ı aldıktan sonra güneye doğru Memlukler üzerine yönelmişti. Memluk sultanı Berkuk'un ölümünden sonra Memlukler'in içine düştüğü karışık durumu biliyordu ve Bayezid ile karşılaşmadan önce bu durumdan faydalanmak istiyordu. Ayrıca Timur'un Bağdat'ı ele geçirdikten sonra Berkuk'a gönderdiği elçi öldürülmüş, Kara Yusuf tarafından tutsak alınan Avnik hakimi Atlamış da Kahire'ye gönderilerek orada hapsedilmişti. Bunun üzerine Timur, henüz tahta geçmiş olan Ferec'e elçiler göndererek Atlamış'ın geri verilmesini istedi ancak elçiler Haleb'e varır varmaz hapsedildier. Bu sırada Malatya'da bulunan Timur önce Behısnı ve Anteb'i alarak Halep önlerine vardı. Haleb'e vardığında Memluk ordusunu karşısında buldu. Timur şavaşa karar verdi ve askerlerini bizzat idare etmek için merkezde kıymetli eğerler ile örülmüş bir fil istihkamı arkasında yerini aldı. Bu fillerin üzerindeki okçular yanar oklarla Grejuva yağdırıyorlardı. Savaşın başlangıcında filler hareketsiz kalmışlardı ancak ancak sonradan Memluk askerlerinin üzerine hücum ettiler. Askerleri hortumlarıyla havaya fırlatıp havadna yere düştüklerinde ayaklarıyla ezdiler. Memluk askerleri korkup kaçtı. Timur'un askerleri şehre kolaylıkla girdi. Şehir yağma edildi ve bütün sakinleri kadın erkek çocuk yaşlı ayırt edilmeksizin kılıçtan geçirildi.

Timur,30 Ekim 1400 tarihinde Halep şehrini aldığı zaman, şehrin alimlerini ve kadılarını huzuruna kabul ederek onlarla bir görüşme yaptı. Bu görüşmede bulunan İbn Şıhne, bu toplantıyı şöyle anlatır:

« Bizi çağırttı,huzuruna geldik ve oturmamız emredildi. Bize, size Semerkand, Buhara, Herat şehirlerindeki ulemaya sorduğum ve cevap veremedikleri soruyu soruyorum. En iyiniz ve en bilginizden başkası bana cevap vermesin ve ne konuştuğunu bilsin dedi. Bunun üzerine Timur sordu. Dün sizden ve bizden ölenler oldu,peki hangisi şehittir? Sizden ölenler mi,bizden ölenler mi? Herkes susmuştu ki,Allah bana cevabı hemen gösterdi. Dün sizden ve bizden kim Allah adını yüceltmek için savaştı ve öldüyse o şehittir” diye ekledim.Bunun üzerine Timur güzel,güzel dedi. Kendisinin son sorusu Hz. Ali, Muaviye ve Yezid hakkında ne diyorsunuz?şeklinde oldu. Kadı Alemuddin el-Kufsî, üçü de müçtehiddir deyince Timur çok kızdı ve haklı olan Hz. Ali’dir, Muaviye zalim, Yezid ise canidir. Siz Halepliler Hüseyin'i katleden Şamlılar kadar suçlusunuz dedi. »
Halep, Hama ve Humus'u birbiri ardınca ele geçiren Timur 1401 yılı Ocak ayında Şam önlerine geldi. Halep'teki kadar kanlı bir savaşın ardından Memluk ordusunu bozguna uğrattı. Sultan Ferec şehri terk edip Kahire'ye kaçtı. Hayatta kalanlar Şam kalesine sığınmışlardı. Şam kuşatması esnasında Timur, Hazreti Muhammed'in eşleri Ümmü Sema ile Ümmü Habibe'nin ve müezzin Ahmedi Bilal'in Şam yakınlarındaki türbelerini ziyaret etti. Şam sakinlerinin temsilci olarak gönderdikleri ulemayı kabul ederek. kendi sofrasına oturttu. Ünlü tarihçi İbn Haldun da bu temsilciler arasında idi. İbn Haldun’u gayet güzel bir şekilde ağırlayan Timur, ona ülkesi ve tarih ile ilgili ilginç sorular yöneltmiş ve İbn Haldûn da bunları cevaplamıştır. İbn Haldûn’un vermiş olduğu bazı cevaplarla tatmin olmayan Timur, o konudaki kendi görüşleri ile İbn Haldun’u şaşırtmıştır. Bu arada aralarında oldukça samimi bir hava oluşmuş, Timur İbn Haldûn’a karşı oldukça sıcak davranmış, onun tüm isteklerini yerine getirmiş ve hatta Mısır’a dönmesine bile izin vermiştir.

Şehrin ileri gelenleri fidye olarak 1 milyon dinar karşılığında Timur ile anlaşmışlardı ancak 1 milyon dinar gelince Timur fidyeyi 10 milyon dinar yaptığını söyledi. 10 milyon dinar gelince ise daha fidyenin üçte birinin geldiğini söyledi. Timur 25 Mart 1401'de Şam'a girdi. Şam’ı alan Timur, ilk Emevi halifesi Muaviye’nin oğlu olan ve Hazreti Muhammed’in torunu Hazreti Hüseyin ile yakınlarının Kerbela’da şehit edilmesine sebebiyet veren Yezid’in Şam’daki Emevî Camii’nin yakınında bulunan Bâbü’s-sagîr Mezarlığı’ndaki kabrini açtırmış ve Yezid’in kemiklerini yaktırmıştı. Timur, Şam’da üzerlerine derme çatma kulübelerin yapılmış olduğu bazı mezarlar gördü. Kime ait olduklarını sorunca Sahabe'nin yani Hazreti Muhammed’in yanında bulunmuş bazı kişilerin mezarları olduğunu öğrendi. Ama bu mütevazi mezarların hemen ilerisinde, Emevî Camii’nin yakınında bulunan kubbeli ve son derece gösterişli bir mezarın da Muaviye’nin oğlu Yezid’e ait olduğunu öğrenince hiddetlendi ve Sahabe mezarlarının üzerine kulübeler kondurmuş, peygamber efendimizin torununu katletmiş bu adama da saray gibi mezar yapmışsınız diyerek Yezid’in türbesinin derhal yıkılmasını, toprağının elli arşın kazılarak Kızıldeniz’e dökülmesini buyurdu ve askerinden binlercesini getirerek Yezid’in mezarının üzerine işetti. Bu sırada Muaviye’nin mezarı da ortadan kaldırılmıştı.

Timur ve Yıldırım Bayezid
Ana madde: Ankara Savaşı



I. Bayezid'i esir alan Timur
1401 yılının Temmuz ayında kırk gün süren kuşatmadan sonra Bağdad’ı ele geçirmişti.Timur'un Şam, Haleb ve Bağdad’ı ele geçirdiği esnada Karakoyunlu Kara Yusuf ile Sultan Ahmed Celayirî’nin Yıldırım Bâyezîd’e sığınması gerçekleşmişti. Bu durum Yıldırım Bâyezîd ile Timur arasındaki bir başka problem idi. Timur ile Yıldırım Bayezid karşı karşıya gelmeden önce, aralarında mektuplaşmaların olduğunu tarihi kaynaklar bildirmektedirler. Mektupların, Farsça ve Arapça olarak yazıldıkları yine bu mektupların içerisinde belirtilmektedir. Timur, Yıldırım Bayezid’e yazdığı birinci mektubunda; Kara Yusuf ile Bağdat Sultanı olan Ahmed Celâyir’in, Osmanlı idaresine sığınma taleplerini kabul etmemesini, bu iki kişiyi yakalayıp aileleri ile birlikte ya kendisine teslim edilmesini, veya öldürülmelerini ya da ülke sınırları dışına çıkarılmaları gibi tekliflerini iletmiştir. Yıldırım Bayezid, Timur’un bu gibi isteklerini emrivâki saymış, muhtemelen kendisine iltica edenlerin kışkırtmaları ve onun daha önceki Sivas kuşatması da dahil, Osmanlıya karşı beslediği istila planları sebebiyle çok sert ve hakaret edici şekilde cevaplamıştır. Mektubunda Timur'a kudurmuş köpek demekten çekinmeyen Bayezid, bu tarafa gelmezsen üç talak ile zevcelerin boş olsun ben de sana karşı çıkmazsam zevcelerim üç talak ile boş olsun diye ağır bir dil kullanmıştır.

Timur’u, Osmanlı devleti üzerine yürümeye teşvik edenler arasında Erzincan Emiri Mutaharten, Akkoyunlu Beyi Karayölük, Osmanlı karşısında topraklarını kaybeden diğer Türk beylikleri, özellikle de Karaman beyi yer almaktaydı. Ayrıca Ceneviz, Fransa, Bizans ve Kastilya gibi Osmanlı karşıtları da, bu savaşın olması yönünde Timur’la yakın ilişki içerisinde bulunmuşlardır. Batı Hıristiyan devletleri ve Bizans 1398'den beri Timur ile iyi ilişkiler içindeydiler. İstanbul'u kuşatma altında tutan Bayezid'e karşı imparator II. Manuel, Timur'un egemenliğini tanıdığını haraç ödemeye hazır olduğunu bildirmekte idi.[14] Ayrıca Timur, Anadolu'da Tatar gruplara adam göndererek onları Bayezid'e karşı kazanmaya çalışıyordu.

Timur, Karabağ kışlağında Bayezid'ten gelen Osmanlı elçisine, Osmanlılar daim Frenklere karşı gaza yaptıklarından ona karşı yürümek Frenklerin kuvvetlerinin artmasına neden olur, bu nedenle Rum diyarı üzerine yürümek yanlısı değilim yanıtını verdi. Fakat, Bayezid'in Karakoyunlu Kara Yusuf'u himaye etmekte ısrarını bir meydan okuma olarak görüyordu. Timur son olarak barış için Bayezid'in Kara Yusuf'u idam yahut kendisine teslim veya yanında uzaklaştırması koşulları ileri sürdü. Bunu kabul ederse baba oğul oluruz gazalara yardım ederiz dedi ve 12 Mart 1402'de Karabağ'dan Anadolu'ya hareket etti. Bayezid'e haber gönderip koşulları tekrarladı. Bayezid'ten tekrar elçi geldi. Timur, savaş için hazır ol mesajıyla elçiyi geri gönderdi. Sivas sahrasında Bayezid'in elçileri önünde ordusuna geçit resmi yaptırdı. Oradan tekrar barış önerdi. Bu kez eski Erzincan Beyi Taharten ailesinin teslimini istedi. Bayezid'in büyük bir ordu ile hareket ettiği haberi geldi. Bayezid, Timur'u karşılamak üzere Doğu Anadolu yollarına düşmüştü. Timur ise güneye gönelip Ankara'ya ulaştı. Bayezid stratejik manevrada kaybetmişti. Aceleyle geri döndü. Yorgun askeriyle Çubuk Ovasında elverişsiz susuz bir yerde konaklarken Timur'un ordusu en iyi koşullarda konuşlanmıştı.[11] Savaş Timur'un askerlerinin saldırısıyla başladı ve Osmanlıların sol kolu bozuldu. Tatarlar ve Timur'un yanına sığınmış Anadolu beylerinin Bayezid'in ordusundaki askerleri kendi beylerinin yanına kaçtılar. Kendi askeriyle kalan Bayezid'in bozgunu gören birlikleri kendi yurtlarına dönmeye bakıyordu. Devlet ileri gelenlerinden her biri bir şehzadeyi alarak kaçmış ve Bayezid, Timur'un bütün seferleri sırasında yanında bulundurduğu sadık adamlarından Mahmud Han tarafından esir alınmıştı.

Ankara Savaşı sonrasında Anadolu'daki faliyetleri
Zafer akabinde Timur, Emirzade Muhammed'i, Bayezid'in oğlu Süleyman Çelebi peşinde yağma ve Bayezid'in hazinesini ele geçirmek üzere Osmanlı başkenti Bursa üzerine gönderdi. Timur birlikleri Bursa'ya Süleyman Çelebi oradan ayrıldıktan hemen sonra girip şehri yakıp yıkıp yağmaladılar. Süleyman Çelebi, Rumeli'ye geçmek üzere babasının yaptırdığı Anadolu Hisarı'na sığınmıştı. Anadolu Hisarı'na yakın bir dağda çarpışmalar üzerine Timur bu tarafa kuvvet gönderdi. Süleyman Çelebi'ye iki adam gönderip huzuruna çağırttı. Süleyman Çelebi'ye giden adamlar, Çelebi adına zengin armağanlarla geri geldiler. Bayezid'in büyük oğlu Süleyman Çelebi, Timur'un çakeri olmayı kabul edip her ne zaman emrederse gecikmeden huzuruna geleceğine dair söz verdi. Timur, Anadolu'da Bayezid'in ortadan kaldırdığı beylikleri ihya etti. Her tarafta Bayezid'in ortadan kaldırdığı küçük büyük hanedanlara yarlıglar vererek kendi egemenliği altına aldı.

Emirzadeler Bursa'dan sonra İznik ve Çanakkale boğazına doğru ilerleyip yüklü miktarda ganimet elde ettiler. Akdeniz kıyılarına, Antalya ve Teke'ye gönderilen emirler ise tüm bölgeyi yağma edip büyük ganimetlerle döndüler. Daha sonra Timur Sivrihisar'a geldi ve çadırlar kuruldu. Oradan Kütahya'ya indiler aman malı alıp şehre zarar vermediler. Germiyan'ın ziyafetleriyle işret meclisi kuruldu. Muhammed Sultan Manisa'da, Şahruh Uluborlu-Keçiborlu taraflarında kışlarken Timur ise Denizli-Aydın yolu ile İzmir'e yakın Tire 'de kışlamaya geldi.

İzmir önlerine geldiğinde Muhammed Sultan da kendisine katıldı. Timur, 14. yüzyıl ortalarından itibaren Türklerin elinden çıkmış olan İzmir'i Hıristiyanların elinden almaya Bayezid'in yapamadığı fetih işini kendi yapmaya karar verdi. İki haftalık kuşatmadan sonra İzmir fethedildi. Bu sırada Süleyman Çelebi'nin elçisi tekrar gelerek Bayezid'in oğullarının büyüğü olarak Osmanlıların itaat ve kulluğunu sundu. Bursa'da yerleşen İsa Çelebi de elçisini gönderdi. Timur onu da iyi karşıladı, İsa Çelebi bağımlılığını pişkeş vererek sundu. Timur Cenevizler elindeki Foça kalesine de Muhammed Sultan'ı gönderdi. Kaledikiler aman diledi ve haraç ödemeyi kabul etti. Muhammed Sultan'ın rahatsızlığını işiterek Akşehir'e doğru yöneldi. Bu sırada 8 Mart 1403'te Bayezid'in öldüğü haberini aldı. Haberi öğrenen Timur çok üzüldü, Bayezid'e ait bütün ülkelerin ve ona bağlı beylerin kendi hükmü altına girdiğini ilan etti. Akşehir'de babasının yanında bulunan Bayezid'in oğullarından Musa Çelebi'ye hilat, kemer, klıç ve tirkeş vererek ağırlayıp Bursa'yı ona bağışladı ve eline yarlıg verdi. Musa Çelebi'ye babası Bayezid'in naşını Bursa'ya götürmesi için teslim etti. Bayezid'ten birkaç gün sonra da Timur'un veliaht ilen etmiş olduğu torunu Muhammed Sultan 13 Mart 1402'de 29 yaşında öldü. Kukla han olarak sürekli yanında taşıdığı Mahmud Han ise bu sırada 11 Mart 1403'de ölmüştü.

Ankara Savaşı’ndan sonra Anadolu'da sekiz ay kadar kaldıktan sonra geri dönüş yoluna koyularak 1403 yılı Temmuz ayında Gürcistan'a gelen Timur kışlamak üzere Karabağ'a yöneldi. Kışı Karabağ'da geçirdikten sonra 1404 yılı Mart ayında Semerkant'a gitmek üzere Karabağ'dan hareket etti. Erdebil'e gelindiğinde daha önce kararlaştırılan toy toplandı ve altamgalı yarlık ile Hülagü Han tahtı, Azerbaycan, İstanbul'a kadar tüm Anadolu, Irak-ı Acem, Arran, Mugan, Ermenistan ve Gürcistan bölgeleri Miranşah oğlu Mirza Ömer'in idaresine bırakıldı. Miranşah'ın askerleri ve beyleri de ona verildi böylece Miranşah oğlunun buyruk ve vesayeti altına girmiş oluyordu. Timur 1404 yılı Temmuz ayında Semerkant'a geldi. Zaferlerini kutlamak için toylar düzenletti ve imar faliyetlerine girişti. Torunlarından altısının nikahlarını kıydırarak evlendirdi.



Timur'un mezarı Gur Emir
Ölümü
Timur, 18 Şubat 1405 tarihinde, Çin’e sefere giderken Otrar’da 69 yaşında öldü.[15][16] Ölüm sebebi kulunç idi. Hemen, Semerkand’a getirilerek torunu Halil Sultan tarafından, daha önce ölmüş olan torunu Muhammed Sultan’ın Ruh Abâd yakınlarındaki medresesine defnedildi. Timur, torunu Muhammed Sultan'ı tahtının varisi gibi görünüyordu. Ancak Muhammet Sultan'ın 1404 yılında, beklenmedik şekilde genç yaşında ölümünün ardından Timur bu çok sevdiği ve ardılı olarak gördüğü torunu için Semerkant’ın seçkin bir tepesinde adına yaraşır bir büyük mozeleum inşasını emretmiş Muhammed Sultan buraya defnedilmişti. Mozeleum, anıt mezar, camii ve medrese yapılarından oluşuyordu. Timur da ölümünün ardından çok sevdiği torununun yanına defnedildi. O zamandan sonra Gur Emir, tüm Timur hanedanın birlikte yattığı anıt mezar durumuna getirildi. Timur’un ölümünden sonra oğlu Şahruh, diğer oğlu Miranşah ve torunu Uluğ Bey buraya defnedildi. Gur Emir Mozolesi yedi bölümden oluşuyordu: Sağda Müslümanların dua ettiği hanaka, solda medrese ve merkezde mosoleum, iki tarafında anıtı tamamlayan iki minare. Medrese ve hanaka günümüze ulaşamamıştır. Anıtın yüksek kubbesinin altında üç sıra halinde yan yana yatan on kadar mermer mezar taşı bulunmakla birlikte Sadece Timur’un mezartaşı siyah renkte nephritis taşıdır ancak burası sembolik mezardır. Gerçek mezar bu salonun altındaki salonda bulunmaktadır ve ziyarete açık değildir.Timur’un bedeni, taş lahdinin içinde yatmaktadır. İslam geleneği ile başı Mekke’deki Kabe’ye yöneliktir. Orta Asya geleneğinde kutsal ölülerin mezarlarına konulan at kuyruğunun burada da bulunduğu mozelenin onarımı sırasında ortaya çıkarılmıştır.

Timur, Şehr-i Sebz’de yazlık sarayı yakınlarında, genç yaşta ölen iki oğlu, Cihangir ve Ömer Şah için Mozeleum Kompleksi inşa ettirmişti. Bu kompleks içinde kendisi için de bir mezar odası inşa ettirdiği bilinmekle birlikte bu konuda başka herhangi bir bilgi bulunmamaktaydı. 1960 yılında bir kız çocuğunun Timurlu Mozelesi Kompleksi yakınlarda oynarken üzerine bastığı yerin çöküp açılan çukura düşmesi ile birlikte Timur’un ölmeden kendisi için yaptırdığı mezar odası bulundu. Mezar odasının duvarındaki yazıtta Timur’un mezar odası olduğunu kayıtlı olmakla birlikte odada devasa bir lahit bulunmakta idi. Ağırlığı nedeniyle lahdin kapağı zorlukla açılabilmişti ve içinin boş olduğu görülmüştü. Timur sağlığında mezar odasını hazırlatmış, bu mezar odası muhtemelen Orta Asya geleneğine bağlı olarak Atila’ya, Cengiz Han’a yapıldığı gibi gizli tutulmuştu. Gur Emir ile birlikte Şehrisebz’deki mezar kopleksi bırakılmış ya da unutulmuştur.

Mezarının Açılması
19 Haziran 1941'de Sovyet antropolog Mikhail Gerasimov, Timur'un bedenini inceledi. Ancak Timur'un mezarını açmadan önce protestolarla karşılaşmıştı ve mezarın lanetli olduğuna dair geniş bir inanış vardı. Anıt mezarında her kim olursa olsun Timur'un mezarını deşerse ülkesine savaş şeytanlarının dolacağını söyleyen bir yazı vardı.[17] Gerasimov mezarı açtıktan 3 gün sonra 22 Haziran 1941'de Nazi Almanyası Sovyetler Birliğine savaş ilan etti.[18] Lahitlerden çıkarılan kemikler Leningrad’da götürüldü ve incelendi. Timur'un bedeninde yapılan araştırmada, kendi çağına göre uzun sayılabilcek bir boyda 1.73 cm olmakla birlikte, geniş göğüslü ve belirgin elmacık kemikli biri olduğu anlaşıldı.[19] Ayrıca onun kalça incinmesinden dolayı aksaklığı doğrulandı. Antropolog Gerasimov, kafataslarını inceleyerek tüm hanedanın portrelerini yaptı. Kasım 1942'de Stalingrad Zaferinden önce İslamî törenle tekrar defnedildi.



Timur'un büstü. Mikhail Gerasimov (1941).
Timur ile ilgili kaynakların çoğunluğu Farsça olmakla birlikte, dönemin Arapça kaynaklarında da kendisi hakkında önemli bilgiler verilmektedir. Doğumundan ölümüne, dış görünüşünden kişiliğine, günlük hayatından hakimiyet anlayışına kadar birçok özelliği, Timur ile bizzat görüşen veya kendisiyle aynı dönemde yaşayan tarihçilerinin eserlerinden öğrenilebilmektedir.

Timur’un dış görünüşü hakkında Arap kaynaklarında fazlaca bilgi mevcuttur. Bu bilgilere göre, Timur’un boyu uzun, vücudu heybetliydi. Omuzları geniş, başı büyük ve alnı genişti. Elleri ve ayakları iri, kol ve bacakları ise oldukça uzun ve kalındı. Görünüşü acayip ve ürkütücü olan Timur’un, suratı oldukça asık, sağ eli felçli ve sağ ayağı da topaldı. İbn Arabşah'a göre gençliğinde, koyun çalarken bir çoban tarafından omzundan ve kalçasından vurularak topal kaldığı için lenk lakabını almıştı. İbn Haldûn ise, Timur’un kendisine söylediğine göre, topal olmasına sebep olan bu ok yarasını gençliğinde yapmış olduğu bir baskın sırasında aldığını ifade etmektedir.

Moğollar'daki gökyüzünde bir tane güneş ve ay varken, yer yüzünde nasıl iki hakim olabilir fikri, Timur'da da görülmektedir. Dünya iki hükümdara yetecek kadar geniş değildir. Allah nasıl bir tane ise, sultan da bir tane olmalıdır düşüncesindeydi. Yine bir kadının iki kocası olmayacağı gibi bir devletin de yalnız tek hakimi olmalıdır sözü ona aittir. Bu düşünceleri Tümur'un soyundan gelen Babür'ün eserinde de görmek mümkündür.

Timur'un mühründe kuvvet doğruluktur anlamına gelen Rasti-rustî kazılı olması ve yazdığı mektupların sonuna da aynı ibareyi içeren damgasını vurması doğruluğa önem verdiğinin bir göstergesiydi. Yaklaşık otuz yıl boyunca geçtiği her yerde yıkıntılar ve yıkımlar bırakarak acımasız yüzünü göstermiştir. Ancak bazı olaylara bakıldığında Tümur'un taş kalpli olmadığı, heyecanlandığı, ağladığı, sevdiği, yakınlarına ve dostlarına bağlı olduğu görülmektedir. Torununun ölüm haberini aldığında kendini yerden yere atmış ağlamış acısını belli etmiştir. Kızı Akabeg, büyük oğlu Cihangir, kız kardeşi Turhan Hatun'un birbirini takiben gerçekleşen ölümleriyle bir süre derin bir bezginlik içinde bulunsa da tarafından Kuran-ı Kerim ve hadis-i şefifler okuttuğu gibi bir taraftan tarih ve hikayeler okutup dinleyerek üzüntüsünü unutarak yine hükümet işleriyle ilgilenmekten geri kalmamıştır. Sinirleri sanıldığı kadar sağlam değildir. Önünde korkunç ve kanlı savaş öykülerinin anlatılmasına dayanamadığı, dilenciliği kabul etmediği, halkın yiyecek bulmasına dikkat ettiği bilinmektedir. Timur, bulunduğu mecliste gasp, saldırı, tecavüz ve kan dökmekle ilgili sözlerin dile getirilmesine ve küfür edilmesine asla izin vermezdi ve orada sadece yönetim ile ilgili tedbirler görüşülürdü.

Timur , başkenti Semerkant'ın ihtişamını arttırmak için sanatçıları, zanaatkarları, bilim adamlarını, şairleri, din adamlarını Semerkant'a çekmeye çalışmış hatta kimi zaman onları zorla Semerkant'a getirtmiştir. Timur seferlerinde geçtiği yerleri acımasız şekilde yakıp yakarken diğer yandan Semerkant'ı yeniden yaratmıştır. Ele geçirdiği ülkelerdeki sıradan yontma işçisinden en büyük sanatçıya kadar birçok insanı daha önce görülmedik bir biçimde tek bir şehirde toplamayı başarmıştır. Semerkant'ı büyük yeteneklerin merkezi haline getirmiştir. Astronomi ve Fıkıh alimlerine, seyyidlere çok hürmet gösterir onların sohbetlerini dinlemekten büyük keyif duyardı. Tüzükatında, Allah dostları alimler ile devamlı irtibat halinde idim. Her işimde onlarla istişare ettim. Bunların hayır duaları bana zaferler kazandırdı, demektedir. Girdiği hiçbir ülkede de alim ve şeyhlerin incitilmesine müsade etmemiştir. Gerek barış zamanında gerek savaş zamanında ünlü komutanların hayatlarını ve bunların seferlerini okumayı alışkanlık edinmişti. Şam'da ünlü tarihçi İbn Haldun ile yaptığı görüşmeler sırasında sahip olduğu tarih bilgisi ile İbn Haldun'u bile şaşırtmıştır. Türkçe, Moğolca ve Farsça olmak üzere üç dil bilmekteydi.


Timur'un Fransa kralı VI. Caharles'a mektubu.
Kendi ülkesi dahilinde, halk arasında haber toplayan görevliler bulunduğu gibi, diğer ülkelerde de casusları vardı. Bu casuslar sufi, derviş, tüccar, müneccim, asker, sanatkar, pehlivan olarak çeşitli ülkeleri dolaşır, bu ülkelerin şehir, kasaba yollar ve ileri gelenleri ile ilgili bilgi toplayarak Timur'a bildirirlerdi. Daha sonra Timur bu ülkeye gelip o şehir ile ilgili şeyleri sormaya başlayınca bu büyük bir hayret ve şaşkınlığa yol açardı.

Timur satranç oynamayı çok severdi. Çok sinirlendiği zamanlarda da bu oyunu oynayarak rahatlardı. Satrancı mükemmel bir şekilde oynadığı için çok az kimsenin kendisiyle satranç oynamaya cesaret edebildiği Timur, normal satranç ile oynamayı aşmış ve büyük satrançla oynamaya başlamıştı. Yani satranç tahtasını ona onbire çıkarmış ve taşlara iki deve, iki zürafa, iki boğa, iki aslan, iki debbâbe, iki öncü, bir vezir, bir gözcü ve diğer bazı taşları eklemiştir. Timur’un satranççıları arasında Muhammed b. el-Akîl el-Haymî, Zeyneddin el-Yezdî ve başka kimseler vardı. Ama satrançılarının pîri aynı zamanda fakih ve muhaddis olan Alâeddin et-Tebrizî idi. Alâeddin etTebrizî ile büyük satranç oynayan Timur’un, satranç oyununun konumları ile hamleleri hakkında da şerhleri vardır. İbn Arabşah, Timur ile Alâeddin etTebrizi’nin yanlarında ayrıca bir yuvarlak bir de uzun satranç gördüğünü ifade etmektedir. Yine bir gün çok sevdiği bu oyunu oynarken rakibine Şah-Ruh yaptığı sırada Timur’a iki müjde getirilmiştir. Bunlardan birincisi bir erkek çocuk sâhibi olduğu, ikincisi de Ceyhun nehrinin Hıta tarafındaki kıyısına inşaa ettirmekte olduğu şehrin tamamlandığı idi. Bunun üzerine Timur oğluna Şahruh, şehre ise Şahruhiyye adını vermiştir.
LoRD_DRaM isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Paylas Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Timur Acar'ı hiç böyle görmediniz! Usta Dizi & Tv Haberleri 0 20-06-17 18:35
Timur ve Zülfikar Ağa vuruluyor Usta Kurtlar Vadisi Pusu 0 05-10-15 12:13
Polat Alemdar Timur?u araştırır Usta Kurtlar Vadisi Pusu 0 19-04-14 00:55
Timur Acar Leyla ile Mecnun'da Yumak Dizi & Tv Haberleri 0 08-02-13 22:09
Ta?timur, G.Saray'? tebrik etti! SiMhA Basketbol 0 02-10-12 23:04


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 11:03 .


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Sohbet Chat Sohbet Odaları